Özel Nazlı Çalışkan Aile  Danışma Merkezi



SANAL TEHLİKE

Basın Haberleri

SANAL TEHLİKE

 

Sosyolog ve Aile Danışmanı Nazlı Çalışkan, “Sosyal medya bağımlılığı artık hayat standartlarını sigara ya da alkol kadar etkileyebilmektedir.” dedi

Sosyal medya bağımlılığı artık sinsice alkol ve madde bağımlılığı kadar tehlikeli bir şekilde ilerliyor. Sosyal medyanın hem mutluluk hem mutsuzluk nedeni olduğunu dile getiren Sosyolog Çalışkan, “Her şeyi kontrol etme güdüsünü ve egoları kamçılayarak kişinin ruh sağlığının bozulmasına ve bir bağımlı haline gelmesine neden olur. Belirli ölçülerde kullanıldığında yararlı iletişimi artırarak fayda sağlasa da fazla kullanan kişiler zamanla bunun sanal bir dünya olduğunu unutmaya başlar. İnternetteki ilişkilerini zamanla gerçek hayatın yerine koymaya başlayan bağımlıların genellikle normal hayatlarında insan ilişkileri berbat duruma gelir. İnternette olduğu gibi gerçekte de her şeyin telafi edilebileceğini düşünmek büyük tehlikedir. Durumumuzu erken fark etmeliyiz”

“YÜZ YÜZE İLETİŞİM ÇOK AZALDI”

Sosyal medya yoluyla insanların olmadıkları kimliklere büründüklerini söyleyen Çalışkan, “Kişi sahte bir dünya yaratıyor. Bazen bunu başka bir kimlikte de yapıyor. Gerçekte olmayan fotoğraflarla kendini o kişi gibi gösteriyor. Hiç gitmediği yerlerde kendini etiketliyor. Sahte dünyalar kuruluyor. Sonra kişi kurguladığı hayatı yaşamadığı için kendiyle bir çelişkiye düşüyor. ‘niye böyle bir hayatı yaşamıyorum’ diyor. Ciddi anlamda depresyon sebebi çünkü kurguladığın hayatı yaşamıyorsun. Bu durum hem akıl hem ruh sağlığını olumsuz etkiliyor. Elimizdeki telefonlar bir o kadar renkli aynı zaman çok da tehlikeli kime ne yapıyor, hiç belli olmuyor” diye konuştu.

“MAHREMİYETİMİZ KALMADI”

Toplum yapısına bakıldığında evliliklerde aldatmaların, boşanmaların çoğunlukla da sosyal paylaşım sitelerinden kaynakladığını belirten Çalışkan, “Sosyal paylaşım siteleri aldatmaların en hızlı artma nedeni oldu. Kişi oradan tanıştığı fakat hiç yüz yüze görüşmediği birine rahatlıkla kendini sorunlarını anlatabiliyor. Bir arkadaşlık içerisine girebiliyor. Aynı zamanda merak duygumuz azaldı. Çünkü mahrem olan her şeyimiz paylaşabiliyoruz. Herkes birbirinin özel hayatını takip ediyor. Düşünün kişi en yakınını kaybediyor. Sosyal paylaşım sitesine girip cenazenin nereden kalkacağı bilgisini paylaşıyor. Yani kişi o acının içinde bile oraya girip bunu yazabilir hale geliyor. Bu da ekmek su kadar gerekli olduğu gösteriyor” dedi.

“İNTERNET KULLANIMINA SINIR GETİRİLMELİ”

Sosyal medya bağımlılığı tedavisinde danışanlarında öncelikle irade ve özgüveni güçlendirmeye çalıştıklarını ifade eden Çalışkan, “Daha sonra telefonlardaki uygulamalara sınır getiriyoruz. Kişi güçlendikçe bağımlılığı da azalıyor. Bunun yanı sıra zamanla artık evde akşamları internet kullanmamasını öneriyoruz. Eve geldiğinde mutlaka aile içinde sohbet edilmelidir. Telefonlar sessize alınmalıdır. Elbette uzak kalınması mümkün değil. Zaten gün içinde telefonlarımızdan ya da ofislerde bilgisayardan girip vakit geçirebiliyoruz. Dolayısıyla evde internet bağlantısının bulunmaması doğru bir adım olacaktır” ifadelerini kullandı.(Melek Sarıtaş)

Kaynak: Sanal tehlike

KATEGORİDEKİ DİĞER HABERLER

Bu Ülkede Çocuklarda Yaşıyor

2016 yılında ardı ardına yaşanan terör olayları ve 2017 yılının daha ilk gününde yaşanan terör saldırısı vatandaş üzerinde tedirginlik ve kaygılanmalara neden oldu. Konu ile ilgili Sosyolog Nazlı Çalışkan, “Yaşadığımız tedirginlikleri çocuklara yansıtmayalım, ülkemizde çocuklar da yaşıyor” dedi

Ülkemizde yaşanan terör olayları, korku ve tedirginlik yaratmaya devam ediyor.  Konuyla ilgili Konya Postası Gazetesi’ne konuşan Sosyolog Nazlı Çalışkan, yaşanan olayları iyi analiz etmemiz gerektiğini ifade ederek, vatandaşların bilinçli olması gerektiğine vurgu yaptı. Bilinçli olunduğu zaman ne sosyal medya ne de diğer insanların cümlelerinin kişileri etkilemeyeceğini aktaran Çalışkan, “Sadece ne yapmamız gerektiğini bilerek adım atmamız gerekiyor. Anlamsız duygulara kapılıp da sinirlenip bir şeylere zarar vermemeliyiz. Bu ülkede çocuklarda yaşıyor” ifadelerini kullandı.

YAŞANAN OLAYLAR İLİŞKİLERE YANSIYOR

Ülke gündemini etkileyen olayların insanların ilişkilerinde de değişimlere neden olduğunu aktaran Çalışkan, daha önce toplu ulaşım araçlarında sohbet eden insanların son zamanlarda azalmaya başladığını ifade etti. Bu ilişkilerin tam tersi yönde olmaya başladığını dile getiren Çalışkan, “Şimdi tam tersine otobüse veya dolmuşa bindiğimiz zaman kişilere bakıyoruz sırtında çanta var mı diye. Ya da bomba olabilir mi düşüncesi hâkim oluyor. ‘O adamın tipi neden öyle, değişik bakıyor. Bir şey mi yapacak?’ gibi düşünceler var. Ya da bir kişi çantasıyla uzun süre uğraşsa hemen kaygılanıp bilişsel aşamayı çiziyoruz. Bu bombacı, burada patlama olabilir diye. Ya da pazar günleri rahatlıkla alışveriş merkezine gidemiyoruz.  Önceden rahat rahat giderdik. Mutlaka önlem almaya çalışıyoruz. Kalabalık ortamlarına girmemeye çalışıyoruz. Mesela yılbaşı kutlamaları kimse kolay kolay şehir dışına çıkamadı. Ankara, İstanbul ve İzmir buralara gidemedi. Önceden rahatlıkla aylar öncesinden uçak biletini alır gider ve bir gece eğlenir gelirdi. Ama şimdi yılbaşında Ankara ve İstanbul’da ortam kalabalık, kesin patlama olur düşüncesi yerleşti. Beynimizde hep bir düşünce var” diye konuştu.

 

“TEDİRGİNLİKLERİ ÇOCUKLARIMIZA YANSITMAYALIM”

Kayseri’de askerlere yönelik düzenlenen saldırısı sonrası Konyalılarda da ‘Kayseri’de olduysa burada bile olur’ fikrinin oluştuğunu kaydeden Çalışkan, “Herkeste şuan bir tedirginlik var. Burada yapılması gereken önemli bir konuyu söylemem gerekir. Kesinlikle bu yaşadığımız tedirginlikleri çocuklarımıza yansıtmayalım. Biz bu tedirginliği yaşarız belki bir saat sonra normal hayatımıza dönebiliriz. Ama çocuklar öyle değil ki. Çocuk yaşadığı o kaygıyla bütün gününü geçirir. Ne düşünebilir? Anneyi, babayı kaybetme korkusu başlar veya kendisine bir şey olacağını düşünür. Okulda ağlamalar olur. Okulda bırakılan çocuklarımız var ve bu çocuklarımız derslerinde anne babasını düşünme tasası başlayabilir” ifadelerini kullandı. Çocuklarda yaşanacak kaygının daha şiddetli olduğunu belirten Çalışkan, yaşanan olayları çocukların bulunduğu ortamda izlememek ve konuşmamak gerektiğini kaydetti. Çalışkan, “Onlar yani çocuklarımız bunu kurgular. Çocuklarımızın eline küçük bir civcivi verin, en farklı şeklide kurgulama yeteneğine sahip olduğunu göreceksiniz. Bizi şaşkınlıkla izletirler. Bundan bunu nasıl çıkardı diye kendi kendimize düşünürüz” dedi.

 

“İNSANLARI BOĞMAMASI İMKÂNSIZ”

Türkiye genelinde yaşanan olayların insanları boğmamasının imkânsız olduğuna dikkati çeken Çalışkan, gelişen olaylar sebebiyle insanların yakınlarını ve kıyamadığı insanları kaybettiğini söyledi. İnsanların üzerine titrediği çocuğu veya eşini haince saldırı neticesinde hayatını kaybettiğini aktaran Çalışkan, “Bunlar maalesef çevremizden duyduğumuz ve bildiğimiz şeyler.  O acıyı yaşayan insanlar burada inancına da çok sığınamıyor. Alacağı nefes veya yaşayacağı ömür bu kadarmış gibi bir duyguya çok kapılamıyor. Özellikli ve maalesef ‘terörist’ kavramının elinde hayat kaybediyoruz. Boşu boşuna ölmek gibi.  Zaten dikkat edilirse yoğun bir öfke var insanlarımızda. Şuan da farkındaysanız herkeste  bir gerginlik mevcut. Trafikte, hastane kuyruklarında ve alışveriş merkezlerinin sıralarında. Bu öfke nereden oluştu? Yaşanan gerginlikler insanlarda birikti ve insanlarımız patlamaya hazır bir bomba haline geldi” ifadelerini kullandı. Yolda giderken birisine yanlışlıkla çarpsak dönüp bizi dövecek konumda olduğumuzu dile getiren Çalışkan,  “Zaten yaşanan olaylar ilk başta insanları bu şekilde geriyor. Akşamları televizyon başına oturduğumuz zaman iç açıcı bir haber dinleyemiyoruz ya da sabah güne başladığımız zaman haberlere bakıyoruz ve şu kadar şehit sayısı ile patlama haberleri duyuyoruz. Bu söylediklerim insanları hep güne gergin başlatıyor. Özellikle 15 Temmuz’dan beri bu korku her daim üzerimizde gezmeye başladı” şeklinde konuştu.

 

“ANNE BABA EĞİTİM VERMELİ”

Haberlerde yer alan şiddet olaylarının aileler tarafından çocuklarına bilinçli olarak aktarılmak zorunda olduğunu belirten Çalışkan, terör örgütlerinin hedeflerine dikkat çekti. Terör örgütlerinin amacının aile bağı zayıf çocukları etkilemek olduğunu ifade eden Çalışkan, “Örgütlerin ilk yaptığı şey genç yaşta ailesiyle bağı zayıf çocukları ele geçirip çocukları bu şekilde kullanmaktır. Bu olaylar hakkında onlara bilgi vermemiz gerekiyor. Yaşanan olayların bizlere zararını, bizlerden neler getirip bizlerden neler götüreceğini anlatmalıyız. Bilinçli aileler için oturup konuşmak en önemli adım olacaktır. Anlatmadan direkt evhamı, korkuyu veya kaygıyı yansıtırsak çocuklarda bir bilinç uyandıramayız. Çoğu ailenin yaptığı şey direkt olayı gösterip çocuğun bunlardan sonuç çıkarmasını beklemektir ama bu çok zor. Tamam, biz bunu gösterelim ama bu çocuk neye bakacak? Patlamaya mı? Olayın ne olduğunu kimlere nasıl zarar verdiğini otur anlat. Bakarak eğitmeye çalışırsak o eğitimi medyadan vermiş oluruz. Üzerine basa basa anne baba eğitiminden bahsediyoruz. Anne baba eğitim vermeli çocuklarına. Çünkü anne ve babanın davranışları nedeniyle bilinç aile de başlıyor ve söylüyoruz anne baba eğitim vermeli diye. Örneğin anne evde korksa, baba evde küfür etse buradan çocuk ne ders çıkarabilir?” dedi. Bireysel anlamda korkunun yenilmesi için bu duyguların paylaşılması gerektiğinin altını çizen Çalışkan, “Korkuyu ne es geçin ne de içinize kapanın. Bununla korku pekişmiş olur” diye konuştu. Hayatı normal akışında yaşamamız gerektiğini dile getiren Çalışkan, kalabalık ortamlar ve günlerde vatandaşın kendisine çeki düzen vermesi gerektiğini ve dikkat etmesi gerektiğini aktardı. Her ortama girilmemesi konusunda uyarılarda bulunan Çalışkan, terör örgütlerinin amacının kalabalık ortamlarda eylem yapmak olduğun dile getirdi.   

 

“TOPLUM NEFES ALMALI”

Art arda yaşanan olayların tolumda korku uyandırdığını aktaran Çalışkan, bu korkunun geçmesi içi toplumun genel anlamda nefes alması gerektiğini söyledi. Toplumun rahatlaması gerektiğini söyleyen Çalışkan, güven konusuna dikkati çekti. Çalışkan, “Bunca olay yaşanırken birbirimize güvenelim diyemeyiz. Bu bir oyun veya oyuncak değil. Toplum rahata erecek ve nefes alacak. Ortalama 1-1,5 sene ne şehit ne de patlama haberi duyacağız. Biraz biraz kendimizi açmaya başlarız ama şu süreçte insanların kendisini koruması çık normal” şeklinde konuştu.

 

“BİZDE VATAN ÖNCELİĞİ VARDIR”

Türk halkı bütün oylalar karşısında güçlü olduğunu ve sebatla koruduğunu aktaran Çalışkan, Türk halkının gücü sayesinde diğer ülkeleri korkuttuğunu ifade etti. Türk halkında inanılmaz bir deli gücü olduğunu söyleyen Çalışkan, “ Tankın üzerine atlamalar gibi düşünün. Bunu normal de başka bir ülke vatandaşına yaptıramazsınız. Kaçar gelir farkındaysanız.  Türk halkında vatan ve toprak sevgisi çok fazla. Bu halkın bir de birlik olduğunu düşünün. Bu halktan herkes ürker ve korkar. Zaten teröristler ne yaparsa yapsın bu ülkeyi bölemezler. O kadar kolay kazanılmadı, o kadar kolay da verilmez” dedi. Türk halkında toprak sevdası olduğunu belirten Çalışkan, bu sevdanın çocukluktan itibaren aileden bu eğitimin verildiğini söyledi.  “Ne yaparsan yap vatanını koru” cümlesini hatırlatan Çalışkan, “Bakın bir örnek verelim. Birçok insan bedelli askerliğe tepkili bizim toplumumuzda. Ver oğluna şu kadar para ne gidecek askere der mi? Söyler mi böyle bir şey? Hayır. Bizde askere gitmemek onur kırıcıdır. İşe girerken bile sorulur askerlik durumu. Ya da bir evlenme durumu varsa. Çünkü toplumdaki genel kanı vatanını seven eşini ve işini de sever düşüncesidir. Dikkat edin bizim toplumumuzda veya halkımızda vatan önceliği vardır” şeklinde konuştu. Yaşanan olayların sorumluluğunu kimseye yüklememek gerektiğini ifade eden Çalışkan, Türkiye’nin başına bir şey geldiği zaman zaten halkın ayaklanarak gerekli cevabı verdiğini ve bu söylediklerinin yakın zamanda yaşanıldığını hatırlattı.

 

YAŞANANLAR DÜZGÜN VE DOĞRU AKTARILMALI

Gelişen olayların sosyal medya boyutunun da bulunduğunu aktaran Çalışkan, sosyal medyanın hem öfkeyi hem de tepkiyi artırdığını söyledi. Sosyal medya yüzünden bütün gün üzgünlük duygusunun arttığını belirten Çalışkan, “Medya haberini yapıyor ve kadınlar sürekli televizyon karşısında ağlıyor. Bunlar olduğu sürece korku maalesef pekişmekte. Bu yaşananlar güzelce anlatılmalı ve yansıtılmalı. Aslına bakılırsa net görülür ki sosyal medya da birbirimizi çok güzel tetikliyoruz. Bir paylaşım atıyoruz, altına yüzlerce yorum geliyor. Kimi birbirini destekliyor kimi karşı geliyor. Anlamsız yere savaştığımız bir yer sosyal medya. Keşke birlik olduğumuz sayfalar olsa. Bir sayfa açılıyor ve altında örnek olarak söylüyorum 500 evet varsa 500 hayır var. Orada çelişki oluşuyor. Bu kişiler sokağa çıksa bin tanesi birlik olur” Sosyal medyaya bakıldığı zaman bu karışıklık nedeniyle insanlar bir hayır beklenmeyeceğini ifade eden Çalışkan, sosyal medyada çok fazla atışmanın olduğunu ve bu noktanın aslında çok saçma bir durumu ifade ettiğini söyledi. Kişilerin oturduğu yerden kafadan atarak yazmasının çok rahat olduğunu aktaran Çalışkan, bu durumun ciddi bir hal aldığı zaman kişilerde değişiklik yapacağını belirtti.

 

TROL HESAPLAR KİŞİLİK BOZUKLUĞUNU GÖSTERİR

Sosyal medyada sadece gerçek kişilerin bulunmadığını dile getiren Çalışkan, kullanılan sahte hesaplara dikkati çekti. Sahte hesapları açan kişilerin kişilik bozukluğu bulunduğunu söyleyen Çalışkan, bu kişilerin sahte hesap açıp, halkı galeyana getirdikten sonra kendisinin bir köşeye çekildiğini aktardı. Çalışkan, “Buna karşı biraz daha bilinçli olmak gerekir. Her zaman söylüyorum, sosyal medya gerçek bir dünya değil. Bazen şahit oluyoruz, gelip durumlarını anlatırken kişiler inanılmaz derece üzgün ama sosyal medya hesabına göz attığınız zaman kişi dünyanın en mutlu insanı olarak gözüküyor. Ben bunu herkese söylüyorum ve yineliyorum: sosyal medya gerçek dünya değildir. Sosyal medya her vatandaşın yaşamak veya anlatmak istediği bir dünyayı yansıtıyor” diye konuştu. Çalışkan, “Sosyal medyada sahte hesapların açan kişiler kişilik bozuklukları nedeniyle bir yerlere zarar vermek ister ve bu durum onların hoşuna gidiyor. O kişide şöyle bir düşünce var: ‘Bunu en güzel şekilde sosyal medyadan yaparım’ düşüncesi. Ve baktığınız zaman oradan halkı ayaklandırıyor. Bakın dikkat edin sosyal medya üzerinden yapılan yorumlar aman aman etkili yorumlar değildir. Sosyal medyaya kendini kaptırıp sabahlara kadar yorum takip edip, sinirlenip, sabahları öfke ile uyanan insanlarımız var” şeklinde konuştu. Sosyal medyada her hesabın takip edilebileceğini ifade eden Çalışkan, burada önemli olan konunun kendimizi yazılanlara kaptırmamamız olduğunu dile getirdi. Sosyal medyada her yazılan yorumlara kendisi kaptıran kişilere tavsiyeler de bulunan Çalışkan, “Eğer kendini sosyal medyadan verilen her mesaja kaptırıyorsan sosyal medyadan uzak durmalısın. Bu mecranın sosyal medya olduğunu bilerek yaklaşırsan sosyal medyayı kullanmaktan bir zarar gelmez. İnternetin internet olduğunu bilerek, günde belirli seviyede kullanırsan sıkıntı yaşamazsınız. Ama bütün gününü bu platformlara kaptırıp, çevreni ihmal edersen sıkıntı burada başlar. O zaman bu insanlarla olan diyaloğunun kesilmesi gerekiyor. Sosyal medya insanı kendi kabuğuna çekiyor ve dünyası sadece oradan ibaret oluyor. Aslında kişi çevresine dönse, bir arkadaş ortamında bile istediği konuyu konuşabilir. Siyaset veya diğer konular orada da konuşulup tartışılıyor. Ama sosyal medya bağımlısı olmuş ya asıl konuşacağı arkadaş çevresinde düşüncelerini aktarmıyor. ‘Orda yorum yazmam gerekiyor’ diye düşünüyor kim yazdıysa ona kızması veya öfkelenmesi gerekiyor. Bakın sosyal medyaya seviyesizlik ve küfür maalesef hat safhada. Kişiler karşı karşıya gelse bunları birbirlerine söyleyemez” diyerek sözlerine son verdi. (Mustafa Karakaya)

DEVAMI

Sosyal medya övünme aracı oldu

‘Sosyal medya övünme aracı oldu’
İnternet kullanılırken eğitim ve saygısızlık gibi konuların ciddiye alınmadığını ifade eden Sosyolog Nazlı Çalışkan, sosyal medya da övünmenin ön plana çıktığını söyleyerek, “Sosyal medya övünme aracı oldu” diye konuştu

Günümüzde yaşamın vazgeçilmez bir parçası olan ve gitgide hayatımızın her alanına giren sosyal medya konusunda açıklamalarda bulunan Sosyolog Nazlı Çalışkan,  internet üzerinden farkında olunmadan belli edilen eğitimsizlik ve saygısızlık konusuna dikkati çekti. Sosyal medya paylaşımlarındaki olumsuz davranışların kişiler tarafından ciddiye alınmadığını belirten Çalışkan, internet aracılığıyla gönderilen davetiyelerin de kişilerin değer duygusuna hitap etmediğini söyledi.

“GÖSTERİŞ: KOPAN BAĞLARIN DIŞA KÖTÜ VURUMU”

Gösteriş merakının insanın varoluşundan beri doğasında olan bir duygu olduğunu ifade eden Sosyolog Nazlı Çalışkan, toplum olarak anlatma ve övünmeyi sevdiğimizi söyledi. İnsan doğasında takdir edilme duygusunun yoğun olduğunu dile getiren Çalışkan, “Bizi diğer canlılardan ayıran duygusallığımızdır. Bu duygusallıkların üstünde yine takdir edilme duygusu vardır. Bir şeyi başarıyorsak onun konuşulmasını isteriz ama günümüzde insanların alışveriş merkezi, iş ve arasında. Akrabalık, komşuluk gibi ilişkileri eskisi gibi değil. Önceki insanlar bu duygularını buralarda gideriyordu. Ben akrabamın yanına oturduğum zaman oğlumun aldığı bir arabayı övünebiliyordum ya da eşimin aldığı bileziği gösterebiliyordum. Şuan ne yapacak? Bu tür ilişkiler toplumda artık çok fazla görülmüyor. Bu yüzden kişiler bunları sosyal medyada ön plana çıkartıyor. Eğer eski zamanda olduğu gibi ilişkilerimiz daha samimi olsa gider bu durumu anlatır akrabasına veya komşusuna. Var olan bir duygunun ortaya çıkış şekli yön değiştirdi. Buda toplumsal olarak kopan bağlarımız yüzünden oluyor” diye konuştu. Son yıllarda artan bir haz duygusu olmadığını söyleyen Çalışkan, eskisi gibi sıcak ilişkilerin olmamasından dolayı internete ilginin arttığını belirtti. Eşe alınan hediyeden, sınav sonuçlarına kadar birçok durumun internet üzerinden paylaşıldığına vurgu yapan Çalışkan, bu durumun abes bir durum olmadığını ve kopan bağların dışa kötü vurumu olduğunun altını çizdi.

“OLUMSUZ DAVRANIŞLAR CİDDİYE ALINMIYOR”

İnternet ortamında saygısızlık ve eğitimsizlik konusunda konuşan Çalışkan, yapılan bu davranışların kişilerin kendileri tarafından ciddiye alınmadığını söyledi. Güzel ve olumlu şeylerin ciddiye alındığını ancak saygısızlık ya da eğitimsizliğe dair bir durumda inkâr etme olayına gidildiğini belirtti. Şu anda sosyal meydanın hayatımız açısından ciddi bir nokta olduğunu dile getiren Çalışkan, sosyal medya üzerinden yapılan saygısızlık ve eğitimsizliğin kişinin kalitesini gösterdiğini söyleyen Çalışkan, yapılan saygısızlık konusunda inkâr etmenin hiçbir faydası olmadığının altını çizdi. Çalışkan, “Bir paylaşım yapıldı ve sizde bir saygısızlık yaptınız. Bence bu durumdan kaçmayın özür dileyin. İnsan doğası artık orayı çok önemsiyor, 10 yıl önce belki bu kadar önemli değildi ama şuan paylaşım yaptığınızda tekrar tekrar kontrol ediyoruz. Sosyal medyada yapılan hakaret veya diğer sözler suç nitelikte. Bunlar artık yasal boyuta bile gelmişse oradaki eğitimsizlik kabul edilmemeli” şeklinde konuştu. Kişinin karakteri veya bulunduğu ortam ne ise sosyal medyada bu ortamlarda bulunması gerektiğini dile getiren Çalışkan, diğer türlü sosyal medyada olumsuz anlamda etiketlenmenin hızlı gerçekleştiğini söyledi.

 

“SOSYAL MEDYA ÖVÜNME ARACI OLDU”

Kişilerin kısa süreli tanışmalarının ardından daha samimi olmadan birbirilerine arkadaşlık isteği gönderdikleri konusunda konuşan Çalışkan, kişinin sosyal medya ortamında ne kadar fazla arkadaşı varsa o kadar çok kendisini iyi hissettiğini söyledi. Sosyal medya hesabında fazla arkadaş olması durumunun kişiler tarafından bir övünme aracı olduğunu aktaran Çalışkan, “Çok arkadaşımız olduğu zaman sosyal medyada kişi kendisini iyi hissediyor. Sosyal medyada çok arkadaşın olması insanlar için bir övünme aracı oldu. Aynı zamanda bir fotoğraf atıldığı zaman beğenilme ihtimalinde yükseliyor. Depresif bir duygu içerisindesin ama fotoğrafa 50-60 beğeni gelse depresif durumdan çıkıp kişi kendisini iyi hissetmeye başlıyor. İnsanların aslında sosyal medyadaki her arkadaşıyla sohbet edelim veya arkadaşlığımızı ilerletelim gibi bir amacı yok. Beğeni ve yorum gelsin diye bu tür şeylere kalkışıyor insanlar.  Birde normal ortamda soramadığımız iç dünyasını sosyal medyada görmeye çalışıyoruz. Kişilerle oturup konuşamadığı soruları sosyal medya hesabındaki bilgilerden öğreniyor” dedi.

“BÜYÜK HARF KULLANIMI DİKKAT ÇEKMEK İÇİN”

Sosyal medya hesaplarında kullanılan büyük harf kullanımının bağırmak anlamına gelmediğini söyleyen Çalışkan, paylayım yapacak kişinin büyük harf kullanmasının sebebinin dikkat çekmek olduğunu belirtti. Sosyal medya kullanıcısının yaptığı paylaşımı herkesin görmesi ve herkesten önde olmasını istemesinden dolayı büyük harflerin kullanıldığını belirten Çalışkan, “Sosyal medyanın amacında zaten dikkat çekmek vardır, öne atlamak gibi düşünülebilir. Herkesin normal punto ile yazdığı ortamda büyük yazıldığı zaman ‘bana bakın’ düşüncesini artırıyor. Neden? Çünkü mutlu olduğumuz şeyler de büyük harflerle yazılabiliyor. Büyük harfle yazıldığı zaman dikkat çekici olduğu için yazılanların okunma ihtimali artıyor” dedi. Sosyal medya hesaplarında gezinirken büyük harflerin mutlaka dikkat çekeceğini ifade eden Çalışkan, “Büyük yazıldığı zaman mutlaka yazılanlar okunur” diye konuştu.

İNTERNET DAVETİYELERİ DEĞER DUYGUSUNU OKŞAMIYOR

İnsan doğasında değer görmenin çok önemli olduğunu dile getiren Sosyolog Çalışkan, internet üzerinden gönderilen davetiyelere dikkati çekti. İnsanların değerli hissetmek konusuna ayrı bir önem verdiklerini söyleyen Çalışkan, “Düğün davetiyesi ofisime geldiği zaman o düğüne mutlaka gitmem gerekiyor gibi hissederken, sosyal medya ve WhatsApp gibi iletişim kanallarından gelen davetiyelerde farklı hissederim. Çünkü bana değer veren veya düğününe gelmemi isteyen insan yüz yüze gelir ve davet eder. Eğer ruhumuz okşanırsa gideriz, hediyemizi götürür takımızı takarız. İnsanlarda şöyle bir düşünce oluyor. Sen tenezzül edip, özel günün için kapıma gelip 5 dakika bile çağırmıyorsan insanlar o düğünlere kolay gitmezler. Hatta bu konuyla alay bile ediliyor. ‘Facebook’tan davetiye gönderirsen bende sana altın fotoğrafı göndereyim’ diye. Bu baktığınız zaman çok haklı bir dalga geçme. Değer duygumu okşamıyorsa senin düğününe neden zaman ayırayım ki?” ifadelerini kullandı.

Sosyal medya üzerinden gönderilen davetiyelerin zaman açısından hızlı olmasının bir bahane olamayacağını aktaran Çalışkan, “İşte şunlar söyleniyor. Sosyal medyadan gönderdiğim davetiye daha hızlı ulaşıyor, zaman kaybı olmuyor. Yıllardır zaman hiç mi yoktu? İnsanlar yıllardır evleniyor ama bu tür uygulamalar yaklaşık 2-3 yıldır aktif olarak kullanılıyor. Aslında sen özel bi ana çıkmışsın, ev hazırlığı gibi. Burayı es geçemezsin çünkü biz halen gelenek ve göreneklerimize bağlıyız. Biz Amerika toplumu değiliz, bireysel yaşamıyoruz, hala topluluğa ihtiyacımız var” dedi. Davetiye getirme konusunda zaman bulamayanlar için düğüne gelenlerin hem kına hem nişan hem de düğüne zaman ayıracağını söyleyen Çalışkan, “Bu şekilde olduğu zaman ben senin için 3 günümü ayırmış oluyorum. Sen bana 5 dakikalık bir davetiye getirmezsen ben sana 3 günümü feda eder miyim? Bu şekilde hızlı olsun mantığı düşünülürse bu insanların değersizlik duygusuna dokunuyor. Değerli hissettirip ruhunu okşarsan, o yoğun günlük telaşın içinde sana zaman ayırıp düğününe gelirim. Sadece davet gönderme değil, internet üzerinden açılan gruplarda düğüne gelme veya gelmeme durumu belli etme konusunda da insanlar çekinceli davranıyor. Facebook’ta davet edilmişsem ve ‘gitmiyor’  şeklinde bir yorum yaparsam bana hemen özelden mesaj geliyor, ‘neden gelmiyorsun?’diye. Kişiler işte bu duruma düşmemek için hiç yanıtlamamayı tercih ediyor. Bakın bu davetiyeler hem basılı olsun ya da sosyal medya üzerinden olsun verilecek kişiler zaten birincil yakınlarımız” sözlerini kullandı.

“HASSAS DUYGUYU AÇIK HALE GETİRDİK”

İlişkilerin menfaat üzerine kurulmaya başladığını dile getiren Çalışkan, beklentilerin artık küçülmeye başladığını söyledi. Sosyal medya üzerinden başsağlığı ya da cenaze merasimine çağırma gibi durumların yaşandığını aktardı. İslam dininde cenazeye çok önem verildiğini ve bekletilmemesi gerektiğine vurgu yapıldığını söyleyen Çalışkan, “Bu bir ölüm halidir. İslam dinine bakıldığında bile en hassas şeklide yaşanması gereken bir olay. Ölüyü bekletmeyin, hemen kaldırın cenazesini denir. Dinimizde bu kadar önemli olan bir konuda cenazeyi tutuyoruz ve fotoğraflarını yayınlıyoruz. Hassas olan bir şeyi ne kadar topluma açık hale getirdik” dedi. Bu tür konularda sosyal medya kullanmak yerine kişilerle yüz yüze gelmenin daha sağlıklı ve güven verici olduğunu aktaran Çalışkan, “Eşini kaybetmiş birisini düşünelim. Bu kişiyi aramak ya da üzülecek diye konuşmamak çok anlamsız. Bu kişiye yine sosyal medya üzerinden ulaştığınız zaman da üzülecek. Burada insan doğası şunu istiyor: Duyguları birlikte paylaşalım. Ama sosyal medyadan gönderdiğin ses dâhil mesajda temas olmadığı için destek olamıyorsun.  Yanımdayken elimden tutarsın ya da omzuma dokunursun bir güven verirsin. Sosyal medyadan gönderdiğinde bir anlamı yok ve tedavisi yok. Bu biraz da bencilliğe giriyor” dedi.

“İnsanları aradığınız zaman en azından ses ile destek verebilirsiniz” diye konuşan Çalışkan, sosyal medyadan gönderilen mesajı, tokadı vurup giden ama vurduğu kişiye ne olduğunu bilmeyen kişinin durumuna benzetti. Çalışkan, zor durumda olan kişiye atılan mesajın bencillik olacağını dile getirdi. Çalışkan, “Bu konuda zor durumda olan kişiye olan sorumluluğunu gerçekleştirme ya da destek olacaksan gerçekten temasın olduğu bir ilişki kurulmalı. Bununla başsağlığı gibi mesajlar verilmeli. Bu durum aslında kadın-erkek gibi bir ayrımla da ilgisi yok. Bu atılan mesajlar samimi değil. Mesaj atma konusunda ben üstüme düşeni yaptım ve kurtuldum duygusu var. Acıyı insan nasıl hafifletir? O kişiyle duygusal olarak yaklaşıp, insani ihtiyaçlarımın karşılığını vereceksen başsağlığı dile. Diğer türlü dileme çünkü o zaman zarar veriyorsun karşındaki insana. Paylaşarak beğeni veya yorumla bu olmaz” diye konuşarak sözlerine son verdi. (Mustafa KARAKAYA)

DEVAMI

Aile Danışmanı Nazlı Çalışkan

Etkinlik Takvimi

Foto Galeri

  • Seminerler
  • Nazlı Çalışkan

Videolar

  • Nazlı Çalışkan - Eşler Arasında Duygusal Aldatma
  • Aile Danışmanı Nazlı Çalışkan Gelin Kayınvalide İlişkilerini Anlatıyor
  • Aile Danışmanı Nazlı Çalışkan Sosyal Ağların Boşanmalara etkisini Anlatıyor
  • Günümüz Evlilik Sorunlarını Aile Danışmanı Nazlı Çalışkan Anlatıyor